31 Ocak 2016 Pazar

Giselle - İzmir Devlet Opera ve Balesi


Ve nihayet 3 sezondur izlemek isteyip bir türlü denk getiremediğim Giselle balesine gidebildim. Gerek biletlerin tükenmesi, gerekse okul yoğunluğundan dolayı epey ertelediğim için pişman olduğumu da itiraf edeyim :) Bilet almak için azıcık geç kaldığım için anca balkondan yer bulabildim.
Temsil Elhamra sahnesindeydi. Küçük olmasına rağmen tarihi geçmişi olan, etkileyici bir salon. Başka bir yazıda Elhamra sahnesi hakkında daha fazla ayrıntıya gireriz, şimdilik sadece bir kaç fotoğraf ekliyorum.


Baleye olan ilgim konservatuvar yıllarımda piyano derslerimin bale öğrencileriyle aynı binada olmasına dayanıyor diyebilirim fakat üniversiteye geçmemle birlikte daha ayrıntılı incelemeye başladım. Giselle'i ilk Diana Vishneva & Vladimir Malakhov başrollerinde internetten bulup izlemiştim ama canlı izlemeye anca fırsatım oldu.


Giselle'e gelirsek, 2 perdeli romantik bale-romantik deyince 19. yy olduğu az çok anlaşılmıştır. Fransız devrimi sonrası haliyle balenin de işlediği konu değişip aristokrasinin tercih ettiği konular yerine sıradan insanlar ve doğaüstü güçler konu olmaya başlamış ve hikayenin Almanya'da(o zamanki Rhinland) geçtiğini dinleyiciye sezdirmek için Adolph Adam müzikleri bestelerken bir kısmını Alman kökenli olan vals olarak seçmiş.



Ortaçağda bir kont olan Albrecht soylu kimliğini gizleyerek köylü kızı Giselle ile flört ediyor, konta aşık olan Giselle onun gerçek kimliğini ve aslında başkasıyla nişanlı olduğunu öğrenince akıl sağlığını yitiriyor ve kalbi dayanamayıp ölüyor. Aslında ana hatlarıyla ilk perdede aslında hepimizin alışık olduğu zengin erkek-fakir kız konusu işleniyor.
İkinci perdede ise konu daha fantastik. Hikayeye göre aşkına karşılık bulamayıp evlenmeden ölen kızların ruhları olan Wililer öclerini almak için gece yarısı mezarlarından çıkıp karşılarına çıkan erkekleri öldürünceye kadar dans ediyorlar(ortaçağda feminizm :)))). Giselle de artık bir Wili oluyor. Albrecht, Giselle'in ölümü üzerine pişmanlık duyarak mezarına gidip af diliyor. Giselle onu affediyor ve Wililerin kraliçesi Myrtha'dan Albrecht'i affetmesini istiyor. Myrtha bunu kabul etmese de Giselle'in aşkının gücü Albrecht'i koruyor. Sabaha kadar dans ettikten sonra Giselle mezarına dönerken Albrecht ise umutsuzca mezarın başında kalıyor.
2. perde ilkine göre daha dramatik olduğu için mi bilmem, gerek teması gerekse müziği açısından daha çok seviyorum.


Wililer gösteri sonunda selam verirlerken

Giselle rolünde izlediğim Aslı Çilek'i gayet başarılı buldum. 2. perdede Wililerin kraliçesi Myrtha rolünü canlandıran Yasemin Altınel'in de rolünün hakkını fazlasıyla verdiğini düşünüyorum. Bu kadar uzun süredir gitmediğim için bir daha pişman oldum.

Bale hakkında bir şeyler yazmışken toplumun bakış açısında değinmeden geçemiyorum. Malesef bu tarz etkinlikler yadırganıyor ve alay konusu oluyor. Amerika'da düzenlenen Youth Grand Prix klasik bale yarışmasında ödül alan genç baletlerden birisi "Senelerdir saçımı kesen berberim beni kemancı sanıyor, bale okuyorum desem beni alaya alacak, birbirimizin kalbini kıracağız" diyor. Bu aşılması gereken önemli bir sorundur.
Size tavsiyem, hiç baleye gitmediyseniz ve bu yazıdan sonra merakınız oluştuysa mutlaka bir defa gidip görün. Ben öğrenciyim, pahalı gelir diye düşünüyorsanız unutun onu, 10 TL gibi epey uygun fiyatlarda bilet bulabilmek mümkün.
Giselle'i Svetlana Zakharova & Roberto Bolle gibi dev isimlerden izleme fırsatınızın olacağı günler dileyerek yazıyı bitiriyorum :)

Sevgilerle...




























9 Ocak 2016 Cumartesi

Ece Göksu&Neşet Ruacan: Slow, Hot Wind

İzmir'de yaşayan bir caz sever olarak Nardis gibi aktif olarak önemli isimlerin sahne aldığı bir caz klübe sahip olmamak belki de en çok yakındığım şeylerden. Bu yüzden ki İstanbul'da olan arkadaşlarıma çok şanslısınız, bu fırsatı değerlendirin derim sık sık. E hal böyle olunca bize de gündemi takip edip güzel konserleri kaçırmamak kalıyor zira bundan başka seçeneğimiz yok :)
Gerçi her ne kadar İzmir'in bu özelliğinden yakınsam da konserlerin komik denecek kadar ucuz hatta bazen ücretsiz olduğunu da eklemek istiyorum.

Yaklaşık 2 ay önce Akbank Sanat'ın Kampüste Caz konserleri  kapsamında Ege Üniversitesi'nde Elif Çağlar'ı dinlemiştik(klavyede Çağrı Sertel, kontrbasta Volkan Hürsever, davulda Ediz Hafızoğlu). Bu konserle açtığım caz sezonumun bir o kadar değerli ikinci konserini iki gün önce Hikmet Şimşek Sanat Merkezi'nde dinleme fırsatım oldu. Şimdi detaylara geçelim.





Caz müzikle alakası olan çoğu kişinin bildiği, Türk caz müziğine çok çok önemli katkıları olan Neşet Ruacan'ın Nükhet Ruacan ile olan TRT arşiv kayıtlarını sürekli dinlememe rağmen kendisini canlı dinleme imkanı bulamamıştım. Bu yüzden benim açıdan epey tatmin edici bir konser olduğunu söyleyebilirim.
Ece Göksu'yu ilk keşfedişim ise Yavuz Akyazıcı Project'e dayanıyor. Türkçe rock/pop ve caz nasıl harmanlanabilir ki diyorsanız ve Turkish Standarts Vol. 1-2 albümlerini dinlemediyseniz dinlemenizi tavsiye ederim. Özellikle Slow, Hot Wind albümünü dinledikten sonra Ece Göksu'nun Türk cazı için önemli genç isimlerden olduğunu düşünüyordum-ki bu konserle tamamen emin oldum.

Konserde de 2015 çıkışlı, adını aynı isimli caz standardından alan "Slow, Hot Wind" isimli albümle birlikte Centerpiece gibi albümde olmayan caz standartları da çalındı. Hatta Beatles'ın Here Comes the Sun parçasını bile yorumladılar. İlk başlarda bir takım teknik aksaklıklar olduysa da solistimizin kadife sesi ve müziğin uyumuyla bunu telafi ettik. :) Piyanoda Can Çankaya, kontrbasta Volkan Hürsever(Elif Çağlar'dan sonra kendisini canlı olarak ikinci dinleyişimdi), davulda Cem Aksel'den bahsetmezsek olmaz. Konser boyunca özellikle sololarda kendimi müziğe kaptırmaktan yerimde duramadım. Eleştirebileceğim tek nokta konser broşürlerinin pek özenli hazırlanmamış olmasıydı. Özensiz bir şekilde kopyala-yapıştır yapılmış ve bazı yerde yazım hataları vardı.

Slow, Hot Wind albümüne gelirsek; Leonard Bernstein, Antonio Carlos Jobim, Duke Ellington gibi cazın önemli isimlerinin caz standartlarını Ece Göksu&Neşet Ruacan&Volkan Hürsever tekrar yorumlamış. Bu tarz albümlerin Türkiye'de çoğalmasını, konserlerin de sıklaşmasını diliyorum.

Dipnot: Bu yazıyı yazmışken ilgili olan arkadaşların Ece Göksu'nun 2012'de çıkarmış olduğu Masal albümüne bakmalarını da tavsiye ediyorum.

Sevgilerle...








4 Ocak 2016 Pazartesi

Antik Anadolu'nun Tanıkları: Muharrem Kayhan Koleksiyonu





Herkese merhaba. Dün Arkas Sanat Merkezi’nde “Antik Anadolu’nun Tanıkları” isimli Muharrem Kayhan’ın koleksiyonlarından oluşan sergiyi ziyaret ettim. İzlenimlerimi paylaşmadan önce Arkas Sanat Merkezi’ne ilk defa gidiyorsanız mimarinin ve dekorasyonun sizi çok etkileyeceğine neredeyse emin olduğunu belirteyim.
Her zamanki gibi güleryüzlü güvenlik görevlileri beni karşıladı ve eşyalarımı dolaba kilitleyip broşürümü ve kalemimi hazırlar hazırlamaz sergiyi gezmeye koyuldum. E tabi hazırlıklı gelince görevlilerden biri beni bölümle ilgili öğrenci zannetti, sınav için mi geldiniz bile dedi :)
İlk katta Arkaik’ten Helenistik’e birçok dönemi kapsayan sikkeleri ve insanların günlük hayatlarına ışık tutan objeler mevcut. Bunlardan en ilginç gelenleri paylaşmak istiyorum.



Bu objelerin açıklamasını okumasaydım
 onları normal birer testi zannederdim fakat hayır, onlar birer biberon.   










Cam parfüm şişeleri  











 MÖ 7.yy'dan bronz iğneler. Özellikle sağ taraftaki üç kuş başı ile süslenmiş.








  İlk katta gözümüze çarpan bir diğer şey de salonun ortasındaki temsili mezar ve ölüyle birlikte gömülen eşyaları(işlemeli testiler, kurşunlar, oklar, kişisel eşyalar…). Ayrıca erkek/çocuk mezarında bulunan objeler ayrı ayrı sınıflandırılmış. Gladyatörlerin gömülmesi ve genel olarak defnedilmeyle ilgili bilgi almak isteyenler duvardaki bilgi kutucuklarını okuyabilirler.


















Şu an kullandığımız kaşıklardan ve kolyelerden pek
 de bir farkı yok gibi, ne dersiniz?



15 ve 16 numaralı nesnelerin arkasındaki 7 numara, Helenistik dönemden bir makyaj paleti. 14. ise Roma döneminden bronz cımbız.
Kadın her çağda kadın :)
9-10-11 nolu objeler MÖ 7.yy’dan iğneler.





















Üst kata çıktığımızda bizi bu İonia haritası karşılıyor. O kadar önemli obje varken neden bu bilindik haritayı önemsedin diye sorarsanız cevap çok basit: Bakmayalım görelim istedim.
İlkokuldan beri hep aynı şeyler söylendi; Lidyalılar, Hititler, İyonyalılar, tarihi eserlerimiz, Efes, Milet, Didim ve daha birçoğu. Fakat çoğumuz üzerinde yaşadığımız toprakların ne kadar verimli ve değerli olduğunu çoğu zaman sorgulamıyoruz bile. Halbuki tarih burada başladı, insanlığın kilometre taşı saydığımız gelişmeler belki de tam şu an ayağınızı bastığınız yerde olmuştur. Bunun bilincine varmak çok önemli-ve malesef ki Türk toplumu olarak çok bilinçsiziz(hala tarihi eserlere adını kazıyan insanlar var).



Gelelim serginin benim gibi mitoloji severler tarafından en beğenilecek bölümüne: Tanrılar ve Tanrıçalar. Bu bölümde Zeus, Apollon, Arthemis, Athena, Aphrodite, Hermes, Hades, Hekate, Asklepios, Tykhe, Kybele, Helios, Nike, İris, Herakles hakkında genel bilgiler, ufak hikayeler ve çeşitli dönemlerde halkların ürettikleri sikkeler, ikonlar, kült objeler mevcut.









Antik Yunan mitolojisinde gücün sembolü Herakles(Roma’daki adıyla Herkül)














 Şarap, tiyatro ve keyif tanrısı Dionysos adına basılmış drahmiler






İlgimi çeken bir diğer bölüm de en sondaki hayvan işlemeleri bölümü. Köpek, zebu, kurbağa, fare, yılan, kuğu, kartal, fil, baykuş, yunus, at, keçi, ve hatta pegasusa ble gerek sikkelerin üzerinde gerekse hamur elişlerinde yer verilmiş. Biliyoruz ki köpek ve insanın MÖ 12.yy'a dayanan tarihleri var, tabi bu Antik Yunan mitolojisine de ölüler diyarının bekçisi üç başlı köpek Kerberos olarak yansımış.











Antik Yunan mitolojisinde önemli bi yere sahip olan “kanatlı at” Pegasus.




İnsanlarla olan geçmişi en az köpekler kadar uzun olan bir diğer hayvan attır. Bilinen bir mite göre Athena ve Poseidon Atina şehrinin koruyucusu olmak üzere karşı karşıya gelirler. Athena zeytin dalı, Poseidon ise atı sunar. Yunan mitolojisinde at, tanrıların insanlara armağanı olarak görülmüş.
Sadece Antik Yunan da değil, tüm kültürler bir şekilde birbiriyle iç içe ve etkileşim halinde. At, tarih boyunca bizim için önemli bir hayvan olmuş e dolayısıyla sanatımıza da yansıtmışız.


İlk yazımın sonuna geldik. Eğer Arkas Sanat Merkezi'ni ziyaret etmek isterseniz Salı-Pazar günleri 10:00-18:00 arası, Perşembe günleri 10:00-20:00 arası ziyaret edebilirsiniz(Pazartesi günleri kapalı olduğunu unutmayın:))

İlgilenenler için link: http://www.arkassanatmerkezi.com/


Sevgilerle...