4 Eylül 2016 Pazar

Wiener Staatsoper- Tag Der Offenen Tür

Merhabalar! Yazıya başlamadan önce Viyana Devlet Operasını 3 boyutlu olarak gezebileceğiniz linki veriyorum. İsteyenler okurken aynı zamanda gezinebilirler.
http://panorama.wiener-staatsoper.at/

Viyana Devlet Opera Binası'nın halka açık açılış gününden izlenimlerimi yazdığım yazımla sizlerleyim. Aslında sadece açılış gününde değil, yaklaşık 2 hafta öncesinde ayrı olarak Viyana Devlet Opera Binası turuna katılıp ayrıntılı gezmiş, bilgiler edinmiştim. İkisini bu yazıda birleştiriyorum. Her yıl sezon açılışında düzenli olarak halka açık tanıtım günleri yapıldığının haberini Türkiye'deyken almıştım. Aylardır bu günü bekliyordum desem yalan olmaz heralde.

Öncelikle konumundan bahsedecek olursak, Inner Stadt denen eski şehir merkezini çepeçevre saran Ring Caddesi üzerinde bulunuyor. Bina olarak Viyana'nın önemli yapılarından biri ama etkinlikler ve tarihi itibariyle dünyaca önemli konser salonlarından. Örneğin, Amadeus filmini izlemiş olanlar hatırlayacaktır, Don Giovanni'nin prömiyeri bizzat Mozart tarafından burada yapılmış...

Yazının geri kalanında da adı geçecektir ama kronolojik sıraya göre gitmekte fayda var, bir diğer önemli isim Gustav Mahler. 20. yüzyılın başlarında Mahler'in başa geçmesiyle opera/konser kültürü de önemli ölçüde yeniden şekilleniyor. Önceleri isteyenin istediği saatte girip çıktığı, performans sırasında herkesin birbiriyle konuşabildiği konserler geride kalıyor ve konser başladığı andan itibaren ışıklar sönüyor. Mahler'i besteci kimliğiyle tanımama rağmen konser adabını oluşturan kişi olduğunu bilmiyordum. Benim için en hoş ayrıntılardan biri oldu.

Balkondan

Tarihle devam edersek, Nazi dönemiyle birlikte bir çok çalışan işten atılıyor/öldürülüyor ve çoğu temsile yasaklar getiriliyor. 2. Dünya Savaşı ile bu bina, içindeki yaklaşık 120 operaya ait dekor ve 150.000 kostümle tahrip oluyor. 1955'teki yeniden inşaya kadar geçen süreçte konserler ve provalar Volksoper ve Theater an der Wien'de devam ediyor. 
İç mimariye gelecek olursak; savaş sırasında binanın epey hasar gördüğünden bahsettiysem de giriş katında lobi, merdivenler ve imparatorun çay salonu hiç etkilenmemiş. 

Merdivenlerden çıkarken dikkatli olmak lazım, dekorasyonun ihtişamına bakarken merdivenden düşmek pek mantıklı değil :)



Birinci katta görülen 7 heykelin her biri bir sanatı temsil edecek şekilde yapılmış. Yine çıkarken dikkat edeceğimiz bi diğer ayrıntı duvar tarafındaki heykellerde sağda opera, solda bale yazması. Bu binada yalnızca opera ve bale eserlerinin icra edildiği anlamına geliyormuş-konser, operet vs türler değil.

Üst kata çıktığımızda ünlü isimlerden adını alan çeşitli odalar görüyoruz. Sağ taraftaki Gustav Mahler Salonu-bir diğer adıyla Duvar Kilimi Salonu(tabi böyle yazınca tüm havası kaçtı). Böyle denmesinin sebebi de  Mozart'ın Sihirli Flüt operasından çeşitli sahnelerin duvar kilimi olarak dokunmuş olması.

Gustav Mahler Saal

Aynı zamanda bu oda Mahler'in başta olduğu zamanlardaki ofisi. Bestelerini yapmak için kullandığı küçük taşınabilir kuyruklu piyanosunu da en arka sağda görebilirsiniz.

Schwindfoyer

Bir diğer oda, Schwindfoyer. Burada da Herbert von Karajan başta olmak üzere çeşitli şeflerin büstleri ve duvarda eskiden popüler olup şimdilerde pek de bilinmeyen bestecilerin isimleri var. Bu fotoğraf da açılış günündeki dinletiden.

İmparatorun çay salonu yanlış hatırlamıyorsam 23 karat altınla döşenmiş. Başlarda da yazmıştım, savaştan zarar görmeyen ender odalardan, iç dekorasyonuna kadar korunmuş. Normalde halka açık olmayan bu oda özel röportajlar ya da fotoğraf çekimleri için açılıyormuş, bir de yaz aylarında turistler için-ama tabi ki içine girilmiyor.




Turla gittiğimde Ağustos sonuydu, yani sezon henüz açılmamıştı. Bu sayede normalde kapalı olan imparatorun locasından salonu görme fırsatım oldu.



Opera açılış gününde de her salonda farklı bir etkinlik var. Örneğin bi salon oda orkestrasına ayrılmış, konser gibi değil ama. Eser aralarında şef durduruyor, sorular soruyor, sohbet ediliyor, bilgi veriyor. Değişik odalarda değişik bestecilerle ilgili programlar var. Gidebildiğim kadarına gitmeye çalıştım ama ne yazık ki zaman yeterli değildi.

Bu da açılış gününden



Başka bir salonda değişik operalardan değişik kostümler yer alıyor. Kimisi sadece sergilenirken kimisini giyebiliyorsunuz. Hatta giydiğiniz kostümün hangi operanın kostümü olduğu da yazıyor. Ben Ariadne auf Naxos ile Macbeth'ten birer kostüm denedim :) Sadece elbiseler değil, aksesuarlar, peruklar ve maskeler de var. Görevlilerin güler yüzlü olması nedense beni daha da sevindirdi.
Burada dikkatimi çeken nokta, kıyafetlerin kadın erkek ve çocuk olarak ayrılmış olması. İsteyen çocuklara yüz boyama da yapılıyor. Düşünün 5 yaşında olsanız ve böyle eğlenceli bi etkinliğe katılsanız, hayatınız boyunca unutmazsınız. Sanata atıla ilk adım çok önemlidir ve bu tarz etkinliklerde çocuklara bu anlamda değer verilmesi beni çok mutlu etti. Bizde de İzDOB'un çocuk konserleri düzenlediğini biliyorum ama bu etkinlik gerçekten onunla karşılaştırılabilecek kıvamda değil :)






Kostümlerini giyip makyajlarını yapmış yaklaşık 20 kişilik bi ekip var. Tam anlamıyla kostüm partisi gibi, isterseniz fotoğraf çektirebiliyorsunuz, özellikle çocukların çok hoşuna gidiyor.






Opera açılış gününün belki de en önemli ayrıntısı sahne arkasını görüyor olmanız. Hatta sadece görmek de değil, sistemin nasıl işlediğini anlatan yarım saatlik bir gösteri de izliyorsunuz.
Sahne arkasına gelince, görebildiğim kadarıyla normal sahnenin 7-8 katı kadar büyüklükte. Hatta belki daha da büyüktür, sadece o kadarını göstermişlerdir bilemiyorum. Sis ve köpük makinaları, ışıklar, sürgülü sahneler(dekor demiyorum bakın, sahne) ve daha bir sürü ayrıntı.








Aynı zamanda yaklaşık 200 yıl öncesine kadar giden arşivden ünlü şeflerin yönettiği çeşitli notalar da sergileniyor.






Aylardır beklediğim bi andı ve her şey çok güzeldi fakat süre kısıtlı olduğu için her yeri gezemedim. Bale salonunu bulamadım mesela, ya da oturup müzik dinleyemedim. Bu açılış günleri iki ayrı oturumda yapılıyor, biri 14:00'de, diğeri 17:30'da başlıyor. Eğer gitme fırsatınız olursa erken gidip bol bol vakit geçirin, iki oturuma da kalın, kimsenin ne yapıyorsun diyeceğini sanmıyorum, biletlere bakmadılar bile.
Elimden geldiği kadar anlatmaya çalıştım, ne kadar başarılı oldum bilemiyorum çünkü açılış günü Almanca olduğu için açıklamalardan bir şey anlamadım. Daha önceden katıldığım İngilizce turdan aklımda kalanları paylaştım.
Umarım yakın zamanda Almanca öğrenirim, tekrar gelir tekrar ayrıntılı blog yazarım :)
Sevgilerle...














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder